Yakınlarını kaybetme korkusu!

Uzman Hipnoterapist ve Psikolog Gani Eser yakınlarını kaybetme konusunda bireyin yaşadığı korkular konusunda görüşlerini açıkladı.

Yaşamın döngüsü bellidir. Doğarız, büyürüz, yaşlanırız ve ölürüz. Belli bir yaştan sonra bilim ne kadar ilerlemiş olursa olsun göçüp gitmek kaçınılmazdır. Bireyin akranlarının birer birer vefat ettiğine şahit olması sıranın bir gün kendisine de geleceğini anlamasına yol açar. Yaşamının son dönemini inançları, değerleri doğrultusunda geçirmeye çalışır ve mutlak sona doğru ilerlerken yakınlarına yük olmamayı diler.

Hastalıklar ve kazalar süreci hızlandırabilir. Her ölüm erken ölümdür aslında; hep daha fazla kalmak ister insan bu dünyada. Eşi, çocukları, torunları, dostları da bunu ister; kaybetmeyi akıllarından geçirmek bile istemezler. Buna hazır olamazlar yaş ne kadar ilerlemiş olursa olsun.

Aile bağları ne kadar güçlüyse o kadar zordur kabullenmek. Doktorun “Allah’tan ümit kesilmez,” dediği her durum hem birey hem yakınları için zorlu bir sürecin başlangıcıdır.

İnkâr ve öfke aşaması

Konulan teşhis sorgulanır önce. Tahlillerde bir yanlışlık olduğu, o doktorun işini ehli olmadığı başka doktorların görüşünün alınmasının, başka merkezlerde yeniden tahliller yapılmasının gerekli olduğuna karar verilir.Oradan oraya taşınmaktan yorulan hasta ve yakınları sonucun değişmediğini görünce öfke aşamasına gelinir. Doktorların ve diğer sağlık personelinin şiddete maruz kalmasına dahi yol açabilir bu durum.

Pazarlık aşaması

Doktorun yaşam süresi ile ilgili bir tahminde bulunmasıyla başlayan bu süreçte hastanın nelere dikkat etmesi, nelerden uzak durması gerektiği anlatılır. Tedavi sürecinin getireceği olumsuz durumlar konusunda önceden yapılan uyarılar hasta ve yakınlarının isyanına, farklı bir yöntem arayışına gitmelerine yol açar.

Zorlu sürece girmektense son günlerini dolu dolu yaşaması ya da tedavinin olumlu geri dönüşlerini beklemek arasında kararsız kalan hasta ve yakınları pazarlık yaparak kendi açılarından en doğru olanı dayatmaya çalışırlar.

Depresyon aşaması

Tedavi sürecinde işlerin umulduğu gibi gitmemesi, tedaviden kaçışta ise zamanla durumun kötüleşmesi hem hastayı hem yakınlarını depresyona sokar. Ümitsizlik sürecin daha hızlı ilerlemesini ve beklenen sonun daha çabuk gelmesine neden olur. Moral iyileşmede ne kadar olumlu bir etkiye sahipse demoralize olmak da o kadar negatif bir tesire yol açar. 

Kabullenme aşaması

Son yaklaştıkça durum kabullenilir. Hastanın ya da yaşlının veda etmeden önce gerçekleşmesini istediği dileklerini yerine getirmekten, tıbben zararlı da olsa onu mutlu kılacak eylemlerde bulunmasına izin vermekten başka bir şey düşünülmez olunur. Sonunda zaman dolar ve yaşam sonlanır.

Tavsiyeler

Yakınlarımız hayattayken onlarla yeteri kadar ilgilenememişsek, yaşam gailelerinin peşinden koşup ihmalkâr davranmışsak suçluluk hissinin bizi ele geçirmesi doğaldır. Hoş elimizden gelenin en iyisini yapsak da bu duygu yine ortaya çıkacaktır.

Yaşamın döngüsünün hepimiz için geçerli olduğunu, hastalığın, yaşlanmanın ve ölümün hayatın gerçekleri olduğunu bilmek ve kabullenmek çok önemlidir. Sadece sözcüklerimizle değil; beden dilimizle, bakışlarımızla olumsuz iletiler vermemek, morallerini yüksek tutmak hem şifa etkisi yaratır hem ömürlerini uzatır.

Her birey kendi başına var olabildiğini, yakınlarının desteği olmadan da yaşamını idame ettirebilecek güce sahip olduğunu anladığında diğerlerine yardımcı olabilir. Anne babasını kaybetme korkusu yaşayan bireyler genellikle aşırı korumacı bir ailede yetişmiş, her düştüğünde kaldırılmış, bu nedenle de özgüven eksikliği yaşıyor olabilirler. Destekçileri göçüp gidince sahipsiz ve kimsesiz kalacakları düşüncesinin sürekli akıllarını meşgul etme nedeni de budur.

Birey olarak güçlü olmamız, tek başımıza da güçlüklerin üstesinden gelebileceğimizi bilmemiz hem kendimiz hem de yakınlarımız için çok önemlidir. Onlara destek olabilmemiz ve mutlak sonu kabullenebilmemiz için önce kendimizi değiştirmeli, yaşama pozitif bir bakış açısıyla bakabilmeyi öğrenmeliyiz.