Fedakar!

Bir kere fedakarlık konusunda hemfikir olacağımız ilk şey tamamen kişinin kendi kararı ve iradesiyle yapılmış olduğudur.

Gökhan Dağıstanlı

Yıllardır kafamı karıştırıp durur “fedakar” kelimesi. Yani bir amaç uğruna veya gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi çıkarlarından vazgeçen kişi. Bu kelime, bir yandan müthiş bir vericiliği anlatırken öte yandan da gizli bir bencilliği fısıldıyor bana. Bir kere fedakarlık konusunda hemfikir olacağımız ilk şey tamamen kişinin kendi kararı ve iradesiyle yapılmış olduğudur. Bir insan bir şeyi yapmak için karşı tarafça zorlanıyorsa buna fedakarlık denmez. Bu olsa olsa, uzlaşmaya varabilmek için hak, istek veya savlarının bir bölümünden, karşı taraf yararına vazgeçmektir. Türk Dil Kurumu buna “ödün vermek” diyor. Ancak fedakarlık mutlaka kişinin arzusunu içeriyor. Fedakar insan bir mağduriyet gömleği geçiriyor üstüne. Psikolojik üstünlüğü elinde tutuyor. Aslında bir amaç uğruna ve çoğu zaman kendisinden talep edilmemesine rağmen fedakarlık eden kişi istediğine ulaşırsa bunu bir nebze duygu sömürüsüyle yapmış oluyor. Öte yandan amacına ulaşamazsa müthiş bir mağduriyet havasına sokuyor kendini. Çevreden destek görüyor, sosyal olarak onaylanıyor ve bazen de karşısındaki kişiyi duygusuz, umarsız, hissiz yakıştırmalarına maruz bırakabiliyor.

“Fedakarlık” yapan insan olası çıkarından, bir amaç uğruna feragat ederek bir işe kalkışıyor. Peki bir insan bunu niye yapar? Bunu, sadece “bir amaç uğruna” sözcük dizisini vurgulamak için soruyorum. Bir iş adamı, belli bir kar amacıyla bir iş kurduğunda bunun için bir yatırım bütçesi ayırıyor. Ve bunun sonucunda da yatırdığından daha fazla bir kazanım beklentisinde oluyor. Buna yatırım diyoruz. Fedakarlıkta, böyle bir verdiğinden fazlasını alma durumundan bahsetmek tabii ki haksızlık olur. Ama bir insan kendi konforundan, zamanından bir insan ya da herhangi bir şey için vazgeçiyorsa bunun tek cevabı çoğu zaman sadece sevgi olmuyor. Fedakarlığın yapıldığı ilişkinin çerçevesine göre sosyal olarak onaylanmak, sevilmek, mevcut sevgiyi muhafaza etmek, vazgeçilmez olmak, kaybetme korkusu fedakarlığın verici anlamının altına gizlenmiş temel nedenlermiş gibi geliyor bana. Kendilerinden talep edilmemiş normal olamayacak sıklıktaki fedakarlıkların uygulayıcılarını getirin bir gözünüzün önüne. Bu insanların önemli bir kısmında sevilmeme kaygısı göreceksiniz. Bu, kimi zaman çocukluktan bugüne taşınan ruhsal sıkıntıların acı bir sonucudur. Haddinden fazla emek harcamazsa karşısındaki insanın sevgisini kazanamayacağına inanan insanlar bir anda bu duruma gelmediler elbet.

Kimi annesiz kimi babasız büyüdü. Kimi evinde bile sevilmek için hep çaba sarfetmek zorunda kaldı. Ya da başka başka sebeplerle, kendisine gösterilen sevgiyi haketme psikolojisine büründüler bir zamanlar. Biz milletçe aslında fedakarlığa karşı her zaman bir sempati duyarız. Saçını süpürge etmek gibi kavramlar bizim için insanı yücelten şeylerdir. Kendi yaşamından vazgeçip hayatını feda etmenin bu kadar yüceltildiği başka bir kültür bulmak da son derece zordur bir yandan. Halbuki insanın asıl sahip çıkması gereken şeyler kendi yaşamı, zamanı ve sevgisidir. Bunları gerçekten gerekmedikçe ve talep edilmedikçe, farklı farklı sebeplerle, feda etmeye kalkmak insanın kendi hayatına ettiği ihanettir. Burada kimse kimse için bir şey yapmasın demiyorum asla. Tabii ki ayarında olacak şekilde, gerçekten ihtiyaç oluştuğunda, insan sevdikleri için bazı fedakarlıklara girişebilir. Bu hem gereklidir hem de dahildir sevgiye. Sadece bir sevgi bulma yöntemi olarak fedakarlığı seçmeyelim diyorum. Buradan gerçek manada sevgiye ulaşmak imkansızdır. Olsa olsa vefa kokulu bir sevgimsi duyguyla yetinilebilir. Aşırı fedakarlık, pek az zaman beklendiği kadar değer görür ve istenmeden verilen şeyler bazen beklendiğinden zıt duygulara sebep olabilir. Fedakarlığın yokluğu da aşırısı da zarardır insana. Dönüp dolaşıp yine dengeye çıktı yollarımız. Bu da bir sürpriz değil elbet. Her zaman da ona çıkacak. İşin içine insan girdiğinde mutlak bir doğru veya yanlıştan ziyade dengeden bahsedebiliyoruz hep. İçim de rahat etmiyor son bir cümle yazmadan: Az veren candan, çok veren canından...

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar