Düalite ve yargılar!

Düalite neden var, ne işe yarar?

Şems Uzuneser

Bu evren düalite üzerine kurulmuştur. Spiritüel konularla ilgilenenler bu gerçeği bilir, hoş çoğu ne demek olduğunu pek anlamaz ama yine de bu prensibi bir şekilde duymuştur.

Bu yazıda önce düalite prensibi, sonra da yargılar üzerine konuşalım. Bu iki konunun nasıl ilişkilendirdin diye soracağınızı biliyorum ama izin verin anlatayım.


Önce düalite. Bu prensip neden var, ne işe yarar?


Yaşam hareket demektir, hareket varsa yaşam var, aksi ölümdür. Hareket ise iki kutup arasındaki devinimdir. Fizikte bu kutuplar artı ve eksidir, birbirinin zıttı ama birbirini tamamlayan unsurlar. Birinin varlığı diğerinin varlığına bağlıdır. Birşeyin pozitif olması için o şeyin bir de negatif olabilme olasılığının olması gerekir. Aksi halde o şey pozitif olamaz, nötr olur.


Nötr olan, yani hareketsiz olan harekete zemin yaratan unsurdur. Hareket için kutupluluk olması gerekir. Peki neden kutupluluk prensibi var?

Bu konuyu Büyük Üstad Akif Manaf “Yoga: Pratyahara- Duyuları Aşma Sanatı” isimli kitabında oldukça detaylı olarak anlatmış, biz de burada bu kitabı kendimize rehber olarak alacağız.

En başta var olan Mutlak Kaynak varoluşun tüm potansiyellerine sahiptir. O hem tektir hem çoktur, hem enerjidir hem bilinçtir.

“O bilmediğiniz herşeydir, bildiğiniz hiçbirşeydir.” Büyük Üstad Akif Manaf

Mutlak Kaynak hem nötrdür hem de düalitenin temeli olan bilinç ve enerjinin kaynağıdır. Nötr bir zeminde ortaya çıkan bilinç ve enerji Mutlak Kaynak’ın iki yönüdür. Kaynak’ta bir olan bu iki yön Kaynak’tan ayrılınca düalitenin temeli haline gelirler.

Enerji evreni, dünyayı, nesneleri ve bedenleri oluşturan unsur, bilinç ise bedenlere canlılık veren unsurdur. Bu iki unsur bir yandan iki ayrı kutup şeklinde harekete neden olurlar, diğer yandan birleşerek canlıyı oluştururlar. Bu iki unsurun ayrılma ve birleşme özellikleri olmadan ne yaşamdaki canlılar ne de hareket olamaz, yaşam olamaz.

İşte düalite prensibi bu yüzden yaşamın temelidir. Diğer tüm ikilikler bu iki temel kutuptan çoğalır. Acı-zevk, gece-gündüz, kadın-erkek, yaşam-ölüm vs. hepsi belirli duygu ve düşünce skalası oluşturan kutuplardır.

Bir nesne size ya acı verir ya zevk, mutlaka acı-zevk skalası üzerinde bir noktadasınızdır. Yaşamın temeli olan iki kutupluluk bir sarkacın iki uç arasında sallanması hissini verir insana. Birini birgün çok güzel bulursun diğer gün daha az ya da çirkin bulursun, sonra yine biraz güzel, ya da çok güzel bulursun.

Yaşamdaki herşeyi, herkesi, her olayı, durumu ikilik prensibine göre değerlenidiririz, yaşarız. Çünkü düalite bizim içinde yaşadığımız, kaçamayacağımız çok temel bir yasadır. Bu aynen çatıdan atladığında düşmene neden olan yerçekimi yasası gibi değişmez, esnemez, atlatılamaz bir prensiptir.

Madem bu prensipten kurtulamıyoruz o zaman kafayı çok da takmayalım diyenler olabilir. Ama bu prensibi anlatmamdaki sebep, düalitenin içinde olduğumuz sürece yargısız olamayacağımız gerçeğine dikkat çekmektir aslında.

Yani hep deniyor ya; yargısız ol, ön yargıları kenara bırak falan filan...

Eğer insan herşeye iki kutup arasındaki skala üzerinden değer biçerek bakıyorsa, bakmak zorundaysa o şeye bu skala üzerinden bir de not veriyor demektir, yani yargı ortaya koyuyor demektir. Başka nasıl olacak ki?

Yani bir insanı anlatmak için güzel-çirkin, iyi-kötü, şişman-zayıf, kadın-erkek, genç-yaşlı, uzun-kısa vs skalaları ile o insanı tanımlayacaksın, başka türlü anlatamazsın, söz bulamazsın. Ve bu saydığım ve saymadığım tüm skalaların üzerinden yaptığı her tanım bir yargıdır. Dolayısıyla insan yargısız olamaz. Ya da olabilir mi?

Sıradan yaşamda olamaz. Yani yargılamak sıradan yaşamın sıradan durumudur. O halde yargısız olmak sıradışıdır.

Şimdi bazı kişiler ben yargısızım diyorlar ya, işte bu kocaman bir palavra. Ha tabi yargısını söylemiyor olabilir, hatta kendine bile itiraf etmiyor olabilir. Çünkü yargısız olmak pozitif bir özellik olarak tanımlanıyor toplum tarafından, o yüzden herkes bir şekilde yargısız olmaya çalışıyor, olamayınca da mış gibi yapıyor. Sonra da yerli yersiz yargı patlaması yaşıyorlar.

Oysa hep beraber itiraf edelim hepimiz sıradan yaşamda yargılıyız, çünkü bu yaşamın bir yönüdür, tuzu-biberidir.

Peki yargısız olmanın sırrı nedir?

Orijinal Yoga Sistemi. Bu sistemi uygulayarak sıradışı yaşama geçen ve sıradışı olan insan düaliteleri aşarak yargısız olabilir. Ancak düalitenin ötesine geçen insan iki kutup arasındaki skalaya göre yaşamaktan kurtulabilir. Bu nasıl oluyor?

İnsan dediğimiz varlık, enerji ve bilincin bir araya geldiği bir yapıdır, canlıdır. Enerji maddi bedendir, bilinç ise maddi beden içinde ikamet eden ruhi varlığın niteliğidir, ve bu nitelik maddi bedene canlılık verir. Ruhi varlık, Mutlak Kaynak’tan tezahür etmiştir ve O’nun nötr olma niteliğine de sahiptir, yani ikiliklerin ötesindedir.

Yargılarla dolu olan insan bilinci ruhi varlık olan kaynağını farkettikçe, düaliteden uzaklaşıp nötr olan özüne doğru yaklaşır. Birey öze yaklaştıkça ikiliklerin ötesine geçer, sarkacın ucunda bir kutuptan diğerine sallanan insan olmaktan çıkıp sallantılardan uzak özde merkezlenen insan olur.

İşte o zaman yargısız, tüm ikiliklerin üzerinde olan gerçeği görmeye başlar ve gerçek yaşama açılan  kapıdan geçer. Ve tüm ikiliklerin ötesinde olan gerçek sevgi, huzur, coşku, bilgelik ve saadet onun olur.

“Sözler hakikatı sadece yansıtır; hakikatı yaşamak için bireyin deneyimlere ihtiyacı vardır.”

Büyük Üstad Akif Manaf, Özlü Sözler 2. KitapSevgiler

Şems Uzuneser

Yoga Academy Antrenörü

www.yogaacademy.com.tr 

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar