Hayırlısı...

Kalbimize uğramayan hiç bir yanıt içimize sinmiyor. Çoğu zaman karşımızdakilerin duygularına da aldırmıyoruz!

Gökhan Dağıstanlı

Şu hayattan beklediklerimize bir bak ne olursun. Annemizden, babamızdan, kardeşimizden, sevgilimizden, öğretmenimizden, arkadaşımızdan ve hatta hayatın kendisinden beklediğimiz cevaplardan bahsediyorum. Ki bunlar yaptığımız ya da yapmadığımız ne varsa onlara karşı almayı beklediğimiz tepkilerdir. Yok arkadaş! Bizim cevap falan beklediğimiz yok. Yalnızca bizim arzu ettiğimiz olsun, temas ettiğimiz herkes pozisyonunu bizim düşüncemize paralel alsın istiyoruz. Sadece
duymak istediğimizi cevap olarak kabul edebiliyoruz. Kalbimize uğramayan hiç bir yanıt içimize sinmiyor. Çoğu zaman karşımızdakilerin duygularına da aldırmıyoruz. Herkes adına en doğru kararı verebileceğimize öylesine iman ediyoruz ki başka türlü düşünen herkesin aklından, niyetinden, kalbinden şüphe duyuyoruz. Nasıl olsa biz bizeyiz; anlayışlı, duygudaş, olgun maskelerimizi kaldırıyorum. Şimdi sorsalar, güya koşulsuz bir teslimiyetle “her şeyin hayırlısı” deyiveririz.

Yalan kardeşim! Sen de biliyorsun ki bu koca bir yalan. Bencillikle bezeli düzeninde dünyanın, her şeyin hayırlısını istiyormuş gibi dursak da asıl istediğimiz şu: Gönlümüzden geçen neyse hayırlısı o olsun. Oysa şu düşük menzilli
öngörülerimizle birkaç adım sonrasını asla göremiyoruz. Ve bu garip bir durum da değil. Hele ki dünyada yaşamak gibi karmaşık süreçlerde bir sene sonrasını bile öngörebilmek çoğu zaman şansla açıklanabilir. Ancak bu, gelecekle ilgili plan yapılamaz demek değildir. Muhakkak ki insan geleceğe yönelik tasarımlar yapıp, ileri yaşlardaki hayatını giydirmeyi deneyebilir. Tanrı’nın rızasını alacak olan
ömür; insanın ruhuna yakışan hayatı giydiğidir. Ancak sen bu planları yaparken, dünyanın herhangi bir yerinde, bir başkasının seneler önce attığı bir adım, 20-30 sene sonra gelip senin ayağına dolanabilir. Bu durumda; gittiğin yoldan eminsen ısrar edebilirsin. Zaten şüphelerin varsa vazgeçebilirsin de. İnsanın arzu ettiğinde ısrar etmesi hiçbir zaman kötü değildir. Ancak, evrenin insana, üstelik hem onun hem bütünün hayrı için, sürekli bir mesaj verdiğini düşünüyorum.

Burada size abartılı bir kaderciliği anlatmıyorum. Unutmamamız gereken, herhangi bir şeyin hayatın sonu olmadığıdır, ölümden başka. Bazen devleşince kendi büyüttüğümüz çaresizlik hissi içimizde, kan çanağı gözlerle göğe bakabiliyoruz. Hayır! O an içimizden geçenlere ikna olmayalım. Evrenin şahsımıza karşı kötü bir
tutumu yoktur. Vallahi yoktur. Ayrıca, bu yaşanılan trajedinin, kendi yaşam perdemizde oynanacak senaryolar içinde en kötüsü olduğunu nereden biliyoruz? Ya da doğruluğuna taptığımız yolun ortasındayken, doğruyu bizden daha iyi bilen ve bizi koşulsuz seven bir elin kolumuzdan tutup çekiştiriyor olmasına neden ihtimal vermiyoruz? Azimle gereksiz ısrarı karıştırmamaktan bahsediyorum. Bugün yaşadığımız herhangi bir olayın, maneviyatımıza etkisi ancak bizim müsade ettiğimiz kadardır.

Çoğu zaman hayal kırıklığı dediğimiz şeyin sorumlusu kendi yanlış hayallerimiz. Kalp kırıklıklarımızın sebebi, karşımızdaki insanı dinlemeksizin temelsiz inşa ettiklerimiz. Sonra kalkıp, bu yüksek duyguların bedenimizde yarattığını varsaydığımız beynimizden vizeli acılarla çok fazla ilgileniyoruz.
Bunda da haksızız demiyorum aslında. Yaşarken aldığımız her cevap yüzümüzü güldürmeyecek elbet. Bazıları kor gibi saracak düşüncelerimizi. Ateş düştüğü yeri, düştüğü anda yakıyor, amenna. Ama duyduğumuz her farklı düşünceyi düşmanlık, her istemediğimiz cevabı sevgisizlik gibi algılarsak bu ateş tanımlamasını biraz da biz abartmış olmuyor muyuz?

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar 1 yorum