Mutluluğun göreliliği

Gerçekten mutsuz olacağımız hikayeler de olacaktır elbet ama şu hayatta ne lüzum var yok yere üzülmeye…

Gökhan Dağıstanlı

Bir gün, adamın biri çocuğuyla yolda yürürken bir baloncuya rastlar. Çocuğunun gözlerindeki ışıltı kaçmaz gözünden. Çocuğun dile gelmemiş arzusunu hemen oracıkta dindirir ve en irisinden bir balon satın alır adam. Çocuk inanılmaz mutlu olur. Dünyalar onun olmuş gibidir adeta. Yürüyüşü bile değişir. Bu kadar düşük maliyetle evladını mutlu edebilmenin şaşkınlığını üzerinden çabuk atar adam. Bir çocuğun duygularını kendisininkilerle karşılaştırmayacak kadar deneyimlemiştir hayatı. Öyle ya, baloncu elindeki bütün balonları adama hibe etse, mutluluk ibresini yerinden oynatamaz. Hayat onun çıtasını zamanla çok daha yukarılara taşımıştır. Babanın huzuru çocuğun mutluluğuna karışırken, yürümeye devam ederler. Bir süre sonra, yolda bir baloncuyla daha karşılaşırlar. Adam hiç tereddüt etmeden ikinci balonu alır çocuğuna. İlki kadar olmasa da bir kere daha mutlu olur çocuk. Ağzı kulaklarındadır. Balonlarıyla tam olarak ne yapacağını bilmese de başkadır çocuğun hayal dünyası. Sahip olmaya yeni yeni başlayan egosu henüz ilk adımlarını atmaktadır. O an için, o iki balon her şeydir gözünde. Böyle durumlar uzun sürmez bilirsin. Hayatın öğretisi yakasına çocuk yaşta yapışır insanın. Hep bir acelesi vardır. Bir süre daha yürürler ve başka bir zamanda başka bir insanı sadece varlığıyla mutlu etmeye yetmiş bir ağacın altından geçerken balonlardan biri dalın sivri ucuyla buluşur ve patlayıverir. Elinde hala bir balonu olan çocuğun gözyaşları sicim gibi akar. Onca mutluluk dakikalar içinde yerini büyük bir hüzne bırakmıştır.

Basit gibi dursa da hayatımızın mutlulukla ilgili bölümünü en güzel anlatan hikayelerden biridir bence bu. Baktığımızda hiç balonu yokken mutlu olmasa da mutsuz da değildir çocuk. Ve babasının ona aldığı balonla inanılmaz mutlu olmuştur. Düz mantık, bir balonla bir birim mutlu olan kişinin iki balonla iki birim mutlu olacağını söyler ama sistem öyle işlememektedir. İnsan dediğimiz yapı çok bilinmeyenli kompleks bir denklemdir. Bu denklem içinde mutluluk da en kolay kanıksanan olgudur aslında. Nitekim çocuk ikinci balon için de sevinmiştir ama daha az işte. Neticede, iki balonu olduğunda artık yeni eşiği bu iki balona sahip olmaktır çocuğun. Bir şeylere sahip olmaya bayılır o da her insan gibi ve sahip olmaya ışık hızıyla alışır. Sonra bir balon patlayınca, bir saat önce hiç balonu olmayışını unutur gider. Artık hala varolan bir balon onu mutlu etmeye asla yetmez. Sahip olduğu iki balonun birini kaybetmenin hüznü çok daha baskındır.

İşte hepimiz böyleyiz hayat içinde. Her yaşadığımız hikaye mutluluk eşiğimizi belirler. Yaşamının bir döneminde çok mutlu olan bir insan için, stabil durum da artık mutsuzluğu anlatır. Yani kendimizi mutsuz hissedeceğimiz hiçbir olay yaşamasak bile daha önce deneyimlediğimiz mutluluk eşiğinin çok altında kalmayı mutsuzluk kabul edebiliriz. İşte böyle bir hal içinde bulduğumuzda kendimizi, yaşadığımız ne varsa masaya döküp bir bakmamız gerekir. Kendi duygularımızı kolaylıkla manipüle edebilen beynimizle mantıklı bir orta yolda anlaşabilmek mümkündür belki de. Gerçekten mutsuz olacağımız hikayeler de olacaktır elbet ama şu hayatta ne lüzum var yok yere üzülmeye…

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar