Sıtma!

Aldatıldığını öğrendiğin günü hatırlarsın. Hoş, nasıl unutacaksın!

Gökhan Dağıstanlı

Aldatıldığını öğrendiğin günü hatırlarsın. Hoş, nasıl unutacaksın. Yarı yarıya bir ölümdü yaşadığın. Aldığın nefesin biri öfkeye biri hayatta kalmaya gidiyordu. Göğsünü çatlatırken kalbinin gürültüsü, acını anlatmaya kelime bulamıyordun. Bir kağıt kesiği gibiydi yüreğinde. Yani canını yaktığı yetmiyor bir de içini ürpertiyordu.

Kimse hak etmez aldatılmayı, sen de hak etmemiştin. Aslında başını çatlatan aldatılmak değil, bunu bilmenin ağrısıydı. Oysa şimdi, senin anılarını masaya yatırsak, utancından üzülemezsin bu yaşadığına. Ancak bilmek bitirir insanı. Yani diyorum ki aldatılmak fiilinin gerçekleşmesi için sadece aldatılmak yetmez, bunu öğrenmen de gerekir. Bilmediğin bir şeyin kalbine ulaşamayacak olmasından bahsediyorum. Yoksa nice gece var karşı masada oturan yakışıklı çocukla göz göze gelmekten keyif aldın. Ya da şarkıcı çocuk gözlerinin içine bakarak söylerken şarkısını, bile isteye sen de kaçırmadın gözlerini. İster yanında ister evinde olsun, sevgilin olduğuna o kadar da çok takılmadın. İlgini çekmeyen erkeklerden gelen mesajlara hiç cevap vermedin ama hoşuna gidebilecek birinden gelince yarı davetkar bir cevap yazdın belki. Yakışıklı bir adamın kahve içme teklifini kabul etmedin ama umudu ileri günlere taşıtacak bir gülümsemeyle “hayır” dediğin oldu. Belki çok daha fazlası yaşandı. Ama ne gerek var şu an hepsini anlatmaya. Ortada duran acı bunları zaten sildi hafızandan. Öyle ya, canın böyle yanarken kimse senden bir vicdan muhasebesi yapmanı bekleyemezdi.

Hatırla, kendinden son derece eminmiş gibi “bu iş burada bitti” demiştin de ona kendisini açıklama fırsatı bile vermemiştin. Her şey gün gibi ortadayken böyle bir izaha aklı selim kimse ihtiyaç duymazdı zaten. Sen de bu ihtiyacı erteleyip olay mahallini terk etmiştin. Oysa böyle durumlarda kimseden emin olamazsın, kendinden bile. Düşündüklerin, istediklerin, arzuladıkların, doğruların çatışır durur. Bu çatışmanın galibini ne şekilde hayatta kalabileceğin belirler.

Sonra en yakın arkadaşlarınla beraber seni aldatan adama ne sayıp sövmüştünüz ama. En baskın duygu öfkendi çünkü. Daha aldatıldığını fark etmemiştin bile. Yani ortada bir aldatılmak vardı zannınca, ancak o aldatılan kişinin sen olduğunu öfken dinince idrak edecektin. Bu bir şok halidir aslında. Bahsi geçenin sen olduğunu bilirsin ama anlayamazsın hemen. Orada duran “sen’e” yabancılaşırsın bir süre.

Tam da böyle oldu. Öfken diğer duygularına izin verecek kadar dindiğinde, canın gerçek anlamda o an yanmaya başladı işte. Egonu düştüğü yerden kaldırmak üzere bir hayatta kalma savaşı başladı içinde. Hikayeyi senden duyanların inandığı kadar inanmamaya başladın aldatıldığına yavaş yavaş. Belki de sen yanlış anlamıştın. Olamaz mıydı? Olabilirdi… Kimi arkadaşın sertliğini korudu, kimisi bu hayatta kalma mücadeleni gördü ve bir konuşmanın makul olabileceğini dillendirmeye başladınız aranızda. Aldatmak da yaralar insanı bakma. Aldatılmak kadar olmasa da yakar insanın canını. İnkar etmek tek çıkar yoldur belki. Zaten o gün geldiğinde ne aldatan aldattığına, ne aldatılan aldatıldığına inanır. Kötü bir kabustan uyanmak ister gibi debelenir durur insan.

En son, karşıdan gelen görüşme taleplerinden birine “tamam” deyiverdin. Sen haklılığını koluna takıp gittin, o mahcubiyetini yanında getirdi. Sıcak bir selamlamaya izin vermedin ama için gitti. Önce gündelik birkaç şey söylemek istedi o. Sert bir bakışla sözünü kestin. Buluşma amacınızın dışına çıkılmasını istemiyordun ve çok haklıydın. Bakışlarının itişiyle yavaş yavaş konuya girdi. Utancını gözlerinin ardında tutmaya gayret ederek konuyu bir yanlış anlaşılma hikayesinin kıyısına kadar getirdi. İşte o an, “bir yalan söyle de inanayım” diye baktın gözlerine. Söyledi, inandın.

Can havliyle ikna olman işten bile değildi. Doğruyu mu bilmek istiyordun sence? Bu büyük bir çelişkidir işte. Herkes doğruyu bilmek ister ama doğruyla yaşaması zordur. Yani herkes, gerçekliğin sonunda tarifsiz bir acı varsa eğer, farkında olmadan kandırılmak ister. Sen de öyle yaptın.

Arkadaşlarınla buluştun hemen. “Ya olay öyle değilmiş, tamamen yanlış anlamışım” dediğinde gözlerini kaçırdılar. Müstehzi bir gülümsemeye engel olamadı bazıları. İçinde bir yerlerde sen de biliyordun evet. Ama bu dayanılmaz acıyı ötelemekten yana aldın tavrını. Yıllarca besleyip büyüttüğün egon, böyle bir ihanette ayakta kalamazdı. Şu birkaç günde bile nasıl da sarardın soldun. Kimseyi dinlemedin sonunda. Ölümdü çünkü aldatılmak, sıtmaya razı oldun...

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar 1 yorum