Allah'ım al bizi buradan!

Senem Köksal

Bu aralar Oya Baydar'ın Kedi Mektupları adlı romanı var elimde. Kitabın kahramanları olan kediler, birbirlerine yazdıkları mektuplarla bize hem kendilerini hem de bizi anlatıyorlar. Böyle bir kitap okuduğum için algım mı seçici bilemiyorum ama bu aralar insanların hayvanlara yaptığı zulüm konulu pek çok haberle karşılaşıyorum. En son, geçen hafta yavru kedileri tekmeleyerek öldüren bir kadının haberini gördüm. Zor bela okudum ama izlemeyi içim kaldırmadı.

Kediler gerçekten mektup yazabiliyor olsalardı, sanırım bütün kâğıtlarda aynı satırlar olurdu: "Allah'ım bizi bu korkunç gezegenden al!" Üstelik yalnızca kediler değil, uğursuz sayıldığı için vurulan baykuşlar, para uğruna dövüştürülen horozlar, köpekler, güreştirilen boğalar, balıkçı ağlarını parçaladıkları için öldürülen su kaplumbağaları, kürkleri uğruna katledilen onlarca canlı, insanları iyileştirmek adına daracık havuzlarda ömürleri ve nesilleri tüketilen yunuslar, hafta sonu aktivitesi adı altında zevk uğruna avlanan kuşlar ve binbir işkenceyle sirklerde insanları eğlendirmek üzere eğitilen zavallı hayvanlar ve daha niceleri... Onlar da eminim aynı şeyi yazarlardı.

Hayat nasıl insanlar için bir "Neşeli Günler" filmi değilse, hayvanlar için de o meşhur süt çiftliği reklamlarındaki gibi değil. Keşke olsa.

Esasen korkunç olan ne hayat ne de bu gezegen. Korkunç olan bizleriz. İnsan eliyle doğaya ve canlılara verilen zararın haddi hesabı yok. Elbette sahibini parçalayan köpek, bakıcısını yiyen aslan başlıklı haberler de var ama durum pek de aynı sayılmaz öyle değil mi?

Hayvan Hakları Federasyon'u HAYTAP yönetim kurulu başkan yardımcısı Şebnem Aslan, CNN Türk’e verdiği röportajda geçen hafta öldürülen yavruların annelerinin antidepresanlarla ayakta tutulduğundan, sürekli inleyip ağladığından bahsetmiş. Oysa olayın sorumlusu gözaltına alındığında, görüntülerdeki kişinin kendisi olduğunu ama yaptığı şeyi hatırlamadığını söylemiş. Zaten ruhsal dengesinin yerinde olmadığı belirlendiği için de ceza almadan ailesine teslim edilmiş.

Birkaç hafta önce ailece gittiğimiz bir yemekte, küçük bir kız çocuğu aniden bizim kızın yanına gelerek saçını çekti. Hiçbirimiz ne olduğunu anlayamadık. Bizimki de olaya bir anlam veremediği için ne korktu, ne de ağladı. Ama ben yine de çok sinir oldum. O zaman anneme dönüp, hayvanların yavrularına yaklaşıldığında neden öyle tepki verdiklerini çok iyi anladığımı söyledim. Neticede karşıdaki de küçük bir kız çocuğu ama insanın yavrusu söz konusu olunca durum fark etmiyor. Neticede annenin bir kedi olması da durumu değiştirmiyor. Yaşanılan acılar her canlı için aynı dilde.

Ha tabii bir de bu kadar derdin arasında bir kedimiz, köpeğimiz eksikti diyenler var.

Ama aslında eksiklik bizde ve ne yazık ki hayvanların ya biz insanlarla yaşamayı ya da gerçekten mektup yazmayı öğrenmeleri gerekiyor.
 

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar