Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!

Peter White adlı İngiliz vatandaşı, “Benim kendi sosyal medyam” başlıklı, bugüne kadar sosyal medya ile ilgili okuduğum en iyi analizi yapmış. Aynen aktarıyorum:

Senem Köksal

"Benim bilgisayarım yok. Ama Facebook ve Twitter’dan haberim var ve oradakilerin yaptıklarını yaparak dışarda arkadaş edinmeye çalışıyorum. Her gün caddede yürüyüşe çıkıyor, yanımdan geçenlere ne yediğimi, önceki gece ne yaptığımı ve günün kalanını nasıl geçireceğimi anlatıyorum. Onlara karım, kızım, köpeğim ile kendimin bahçede, tatilde, havuzda çekilmiş fotoğraflarını veriyorum. Bu arada onların konuşmalarını dinliyor, beğeniyor ve onlar ilgilense de ilgilenmese de her konuda fikrimi söylüyorum. Ve gerçekten işe yarıyor. Şimdiden dört takipçim var: İki polis, bir sosyal danışman ve bir de psikiyatrist.”

Yukarıda yazılanları okuyunca siz de biraz garip hissetmediniz mi? Sizi bilmiyorum ama ben Facebook, Twitter ya da Instagram’da yaptıklarımızı gerçek hayatta yapsak halimiz ne olurdu acaba diye bir düşündüm.

Facebook listenize bir bakın. Gerçek hayatta hiç tanışmadığınız, sırf arkadaşınızın arkadaşı olan kaç arkadaşınız var? Esasen bu “arkadaş” kelimesi de pek iyi durmuyor. Listenizde kaç kişi var demek daha doğru. Gerçekte bir kere bile görmediğiniz, huyunu suyunu bilmediğiniz insanlarla tüm hayatınızı paylaşmak size de biraz tuhaf ve aynı zamanda ürkütücü gelmiyor mu?

Sosyal medyada yer alan sosyal içerikli mesajlara hiç dikkat ediyor musunuz? Cep telefonunun zararları, ekran bağımlılığı, dijital hayatın aile yaşamına olumsuz etkileri, Facebook, Twitter ve Instagram’da eskiden hayatımızın nasıl olduğuyla ilgili paylaşımlar… Her ne kadar belli etmemeye çalışsak da bana kalırsa hepimiz, her geçen gün ne kadar yalnızlaştığımızın farkındayız. Tıpkı sigara bağımlıları gibi sosyal medyanın zararlarının farkındayız ama bırakamıyoruz. Yakında ülkemizin istatistik kurumu dört kişilik bir ailenin açlık ve yoksulluk sınırının yanında, ekran bağımlısı aile bireylerinin birbirlerinden yoksunluk sınırını da açıklayacak.

O kadar bağımlıyız ki dedikodusunu bile onun üzerinden yapıyoruz. “Ah, ah nerede o eski günler” ana fikirli yazıklanmalarımızı emzik gibi elimizden düşürmediğimiz telefonlarımızın klavyeleri aracılığıyla yine kişisel hesaplarımız üzerinden paylaşıyoruz. Hem şikayet ediyor hem de vazgeçemiyoruz. Durumun vahametini fark edenler kafayı toplamak, kayışı bütünüyle koparmamak için sosyal medya perhizi filan yapıyorlar. Bir hafta deneyip “sonuncu gün ölüyorum sandım”, “ellerim titredi”, “telefonu elime almamak için çekmecenin dibine attım”, “baktım kendime hakim olamıyorum, internet kablosunu kopardım” gibi açıklamalar yapıyorlar.

Ben size söyleyeyim, “takibe takip”i, “selfie”si,”like”ı, “post”u, ”retweet”i derken eğleniyoruz, sosyalleşiyoruz kafasıyla giderek deliriyoruz.

Hakkımızda hayırlısı.

           

   

  

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar