Cep telefonum olmadan asla!

Senem Köksal

Geçen hafta bir arkadaşımın cep telefonu bozuldu. Birlikte yer alacağımız bir organizasyon öncesi konuşurken birden ya son dakikada bir değişiklik olursa nasıl haberleşeceğiz diye paniğe kapıldık. Kapıldık da bir çözüm bulabildik mi? Yok, bildiğiniz kilitlendik. 

Biz ki, Ana Britanicca’nın her şeyi bildiğini sanan, postacı görünce bir Brad Pitt, bir Jude Law görmüş kadar sevinen, en önemlisi de telefonu ilk kez evde görüp, onu öyle kabul edip seven insanlarız, anamızın karnından cep telefonuyla çıkmışız gibi ne yapacağımızı bilemedik. Bir an Val Kilmer’ ın Top Secret filmindeki güvercine sahip olmak istedim, vahamet o derece yani! (Bilenler bilmeyenlere anlatsın)

Oysa 90’lı yılların ortalarına kadar, cep telefonunun henüz ülkemize girmediği zamanlar, biriyle buluşulacaksa bir gün önceden aranır, saat belirlenirdi. Her iki taraf da dakikse problem olmazdı, ama taraflardan biri gecikirse yapacak hiçbir şey yoktu. En fazla jeton bulup şahsı evden arayabilirdiniz, o kadar. İşin yoksa bekle dur! Teknolojinin geldiği noktayı yaşayarak görmek de güzel ama şimdi ben bunu kalkıp çoluk çocuğa anlatsam bana ne gözle bakarlar emin değilim. Hele de LCD televizyona dokunup iPad muamelesi yapan çoluk çocuğa!

Sokakta, trafikte, lokantada, vapurda şöyle bir bakın etrafınıza. Her üç kişiden üçünün elinde de cep telefonu var. Hatırlayın, cep telefonunun ülkemize girdiği ilk yıllarda kimde cep telefonu olduğunu anlamak hiç de zor değildi. Zira bu şahıslar taşınabilir telefonu hakkını vermek istercesine ellerinde gezdiriyor, biz de o polis telsizinden hallice cihazlara bakıp özenti ve kıskançlık arası duygulara kapılıyorduk. Çok şükür ki, o günler geride kaldı. Çünkü cep telefonu artık herhangi bir grubun malı değil. Poposuna don alamayanda da, holding patronu olanda da aynı telefondan olabilir. Hal böyle olunca onu ortalara döküp de milletin gözüne sokmanın hiçbir esprisi kalmadı. 

Ama bu defa durum başka. 

Telefonlar yine elde, çünkü her şey onda. Hayat garip bir şekilde orada akıyor. Telefonlar öyle bir noktaya geldi ki, artık yanınızda yalnızca onun olması yetiyor. 

Ama işte olmayınca…

Birden ev telefonu kültüründen geldiğinizi unutuyor, hatta “telefon haberleşme amaçlıdır, sohbet için değil” ilkesine sahip ebeveynlerle büyüdüğünüzü hatırlamıyorsunuz bile. Hatta bence artık o ebeveynler bile o sözü hatırlamıyor.

Geçenlerde cep telefonunu kaybeden bir arkadaşım Facebook sayfasında durumunu şöyle özetlemiş:

“3 gün boyunca en yakın arkadaşımı kaybetmiş gibi hissettim…”

E ben daha ne diyeyim?

Artık sevgiler gününde de telefonlarımıza bir hediye alırız. 

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar