Erkeklerden “baba” gibi itiraflar!

İşte 4 erkeğin “baba” gibi itirafları...

Senem Köksal

Baba olmak da tıpkı anne olmak gibi bir süreç aslında. Babalar da o malum 9 ay süresince, hatta öncesinde ve sonrasında yüzlerce duygunun eşiğinden geçebilir, binlerce düşünceye dalabilirler. Ama işte hep annedir sahnede olan. Çünkü neticede hormonları olan kadındır. Çünkü neticede erkek, baba da olsa erkektir. Pek açık edemez duygularını, kolay dillendiremez hissettiklerini. Öyle olması öğretilmiştir ona, öyle görmüştür etrafından.

Serkan, Ozan, Ali ve Emre. Hepsi de baba. Başta konuşturmak biraz zor oldu ama konuştukça çözüldüler. İçlerinde babalığa dair ne varsa hepsini anlattılar. Ben de bir güzel dinledim. Sadece dinlemekle kalmadım, sizlerle de paylaşayım diye tek satır atlamadan hepsini yazdım.

Ta taaaaammm! İşte 4 erkeğin “baba” gibi itirafları!

Serkan, 35, Oldum olası çocuk bana gürültüyü ve ağlama sesini çağrıştırırdı. Aylin dışarıda tanımadığı çocukları tuhaf sesler çıkararak severken, ben çocuğun avaz avaz bağıracağını düşünür, Aylin’ i çekiştirerek uzaklaştırırdım. Anlayacağınız çocuk hayalleri sadece Aylin’ e aitti. Ben her yıl Aylin’i “bir sene daha, bir sene daha” diyerek kandırdığımı zannederken üçüncü yılımızda bir hafta sonu organizasyonu ile Aylin karşıma çıktı. Oylat’ a gidip, eşsiz kar manzarasında sıcak şaraplarımızı yudumlarken romantizmin de dibine vuracaktık. Ama durum bu kadar masum değildi. Sinsice kurgulanan planlardan habersiz kendimi Aylin’ e teslim ettiğimde, o çoktan emeline ulaşmıştı.

Tam 2,5 ay sonra serüven başladı. Her daim başıma gelmesinden korktuğum çocuk sorumluluğu bir yana, daha büyük sorunlarla karşılaştım. Hamilelik sendromları, ağlama nöbetleri, kıskançlık krizleri, Mart ortasında şeftali aşermeleri, daha neler neler. “Bu 9 ay, niye 9 ay ki” diye diye sona ulaştık ve her şeyin unutulduğu, hatta derler ya sözün bittiği an geldi. Ayşe geldi. Göbek bağını keserlerken Ayşe dedik. Tersten bana doğru bakan simsiyah iki göz ve kap kara bir kafaydı annesinden önce gördüğüm ve o an bu dünyada başımıza gelebilecek en olağanüstü olayı yaşadığımı hissettim. Bize ait, sadece Aylin’le bana ait, aşkla, zevkle dünyaya katılmış bir meyve. İki ağaçtan oluşabilecek en kıymetli meyve. Bütün olumsuz düşüncelerime, korkularıma sihirli bir değnek dokundu ve hepsini yok etti. Zor ya da kolay, İyi ya da kötü, sıkıcı ya da keyif verici… Hiç bir şeyin önemi kalmamıştı.

Dünyada benim için en kıymetli varlığa sahibim. Kızım, daha ötesi yok.

Ozan, 37, Esra ve ben ne evlenmeden önce bir kere bile çocuk konusuna girmemiştik. İkimiz de çok yoğun çalışıyorduk. Galiba çocuğu da evlilik gibi yerine getirilmesi gereken bir şey gibi görüyorduk. Daha doğrusu zamanı gelince nasıl evleneceksek, zamanı gelince de çocuğumuz olur diyorduk.

Evliliğimizin ikinci yılında, bizimle aynı dönemde evlenen arkadaşlarımız teker teker çocuk sahibi olmaya karar verdiler. Önceden bir araya gelip eğlendiğimiz, içtiğimiz, tatil yaptığımız insanlar, o dönemde ne zaman bir araya gelsek çocuk meselesini konuşur olmuşlardı. Ben bu durumdan bunalırım diye düşünürken tersine kendimi babalık hayalleri kurarken buldum. Ama Esra için durum aynı değildi. Onun korkuları daha fazlaydı. Bir süre sonra bir bebek istediğime kesin karar verdiğimde, Esra’ ya durumu anlattım. Çok şaşırdı, erken olduğunu, hazır olup olmadığını bilmediğini söyledi. Yeni baba olan arkadaşlarımla konuşuyor, elime ne geçerse okuyor, Esra’yı motive etmek için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Sonunda Esra ikna oldu.

Kararımızdan 4 ay sonra Esra nın hamile olduğunu öğrendik. İşte o an, hissettiklerim hiç de tahmin ettiğim gibi olmadı. Aylarca karısını ikna etmek için uğraşan, hayaller kuran ben, “hamileyim” sözünü duyar duymaz buz kestim. Bir taraftan durumumla ilgili açık vermemeye, diğer taraftan neden böyle olduğumu anlamaya çalışıyordum. Sonunda dank etti. Korkuyordum, hem de deli gibi. Anladım ki istemek ayrı şeydi, sahip olmak ayrı. Kafamın içindeki sorular tükenmez bir hızla çoğalıyordu. Acaba pişman olur muydum, ilişkimiz buna hazır mıydı, ona gerektiği gibi bakabilir miydim? Ben bütün bunlarla cebelleşirken Esra umulmadık bir hızla annelik fikrine alışmış, zerre problem çıkarmayan bir hamile olmuştu. Sayılı gün çabuk geçti. Bebek sezaryenle alınacaktı. Sabah Esra ile evden çıkarken artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacak diye düşündüm.

Hastaneye vardık, odamıza çıktık. Hemşireler gelip Esra’yı hazırlayacaklarını söylediğinde kalbim hızla atmaya başladı. Daha önce karar vermiştik, ben de doğuma girecektim. Ameliyathaneye giderken Esra’nın elini sımsıkı tutuyor, ona güç vermem gerekirken, ben ondan güç alıyordum. Kısa bir süre sonra “o”nu gördüm. Doktor, iki eliyle kavradığı minicik bir bedeni anne ve babasına gösteriyordu. Ağlamaya başladım. Esra ile birbirimize baktık. Sonra Can’ ımıza, oğlumuza baktık.

İlk gördüğüm andan itibaren, oğlum bana daha iyi bir insan olmam için ilham verdi.

Ali, 32, İtiraf etmem gerekir ki ebeveyn olma fikri beni hiç mi hiç heyecanlandırmıyordu. Henüz Seda ile evliliğimizi ideal sınıfına sokamıyordum. İdeal de neyse? Onun da duruma hazır olmadığını hissediyordum. Bir taraftan da pek çok özgürlüğümü yitireceğimi düşünüyordum. 9 ay süren hamilelik, bana eğlenmek için son “9 ay” gibi geliyordu. Uykusuz geceleri, rahat geçmeyecek tatilleri, aileye katılacak bir kişiyle birlikte artan sorumlulukları düşünüyor, giderek bu fikirden uzaklaşıyordum. Bir yandan bunları düşünürken, diğer yandan da kendimi bunları düşündüğüm için suçluyor, vicdan azabı çekiyordum. Ben, kendi içimde bunlarla boğuşup, zaman zaman unutup, zaman zaman hatırlarken, kaderin bize neler hazırladığından habersizdim. O gün iş yerimde her zamanki gibi bir gün geçirdiğimi düşünürken bir telefonla her şey değişti.

Arayan Seda’ ydı ve bana hamile olduğunu söylüyordu.  Ağzımdan çıkan ilk kelime “nasıl?” oldu. Seda da aynı şaşkınlık cevap verdi: ”Bilmiyorum.”

O akşam ikimiz de birbirimizin yüzüne bakıp durduk. Sanki birimiz havaya zıplasa diğeri de zıplayacak, birimiz hayır dese diğeri de peşinden gidecekti. Sonunda olan olmuş deyip durumu kabul ettik.

Geçen 9 ay süresince her şey daha çok Seda ile ilgiliydi. Hamileliğin son ayları biraz sıkıntılı geçiyordu. Doğal olarak etraftaki herkes de anne ve bebeğin sağlığına odaklanmıştı. Benim “baba” olarak üstlendiklerim daha çok işin maddi taraflarıydı. Hiç bitmeyen, uzadıkça uzayan bir yapılacaklar, alınacaklar listemiz vardı. Onlarla ilgileniyor, bana söylenenleri yerine getiriyordum. Belki de bu yüzden süreç başlamadan önce hissettiklerimi unutmuştum.

Doğumdan önceki son gece, balkonda sigara içerken birden ertesi gün doğum sırasında doktor çıkıp, “ya anne, ya bebek derse” ne derim diye düşündüm. Sonra bebeğin bir yerinde bir şey varsa ne yaparız dedim. Tamam, gözleri, kulakları olduğunu görebiliyorduk ama acaba görüp, duyabiliyor muydu? Sonra bir nefes daha çektim sigaramdan ve artık sigarayı da bırakmam gerektiğini düşündüm.

Lal’i kucağıma verdiklerinde hissettiklerimi anlatmam pek mümkün değil. Daha önce hiç hissetmediğim bir şey, garip, tarif edilemez bir duygu. O küçücük, savunmasız beden belki de bana hayatımda ilk kez neden bu dünyada olduğumu açıkladı.  

Babalık korkulacak bir şey değilmiş.

Emre, 33, Arzu ve ben evlenmeden önce 7 yıl süren bir birliktelik yaşadık. Sonunda evlendiğimizde yaşamadığımız tek şeyin bebek olduğuna karar verip hemen çalışmalara başladık. İlk yıl olumlu sonuç alamayınca haliyle soluğu doktorda aldık. Görünüşte ikimiz de sağlıklıydık ve bebek sahibi olamamamız için bir neden yoktu ama olmuyordu işte.

Denemelerin sürdüğü ikinci yılın ortasında durumun bizi ne kadar yıprattığını fark ettik. Sorunsuz ve uyumlu giden beraberliğimiz bu süreç esnasında fazlasıyla hasar almıştı. Yıllardır bizim için zevk kaynağı olan sevişmeler artık bir takvime dayandırılmıştı. Otomatik bir biçimde birlikte oluyor ve sadece bekliyorduk. İkimiz de çok sıkıldık. Hem bir sorunumuz olmadığını bilmek hem de sonuca ulaşamamak gerçekten sinir bozucuydu. Ortaklaşa aldığımız bir kararla konuyu bir süre erteledik. Üzerinde bile konuşmadık.

Çok yıprandığımız için ikimize de iyi gelecek bir tatil ayarlamaya karar verdim. Arzu için de sürpriz olacaktı. Balayında isteyip de gidemediğimiz gemi tatili için gerekli araştırmaları yaptım, her şeyi ayarladım ve Arzu’ ya söyledim. Çok mutlu oldu. Tam 8 gün denizin üzerinde harika zaman geçirdik. Döndükten 2 ay sonra bir akşam eve geldiğimde Arzu’ da bir gariplik hissettim. Çok geçmeden nedenini öğrendim: Hamileydi.

Bütün sorunun kendimizi kasıp konuyu problem haline getirmek olduğunu o zaman anladık. Kafamıza takmadığımız anda sorun çözülmüştü.

Derin bizi çok bekletmedi. 7 aylık geldi. Bu kadar istememe rağmen yine de onu ilk gördüğümde ne yapacağımı bilemedim. Düşürürüm korkusuyla kucağıma alamadım, acıtırım diye dokunamadım. Çok istememe rağmen öpemedim.

Belki de bu yüzden, baba olmak bana sabretmeyi öğretti önce. Hem onu beklerken, hem de o hızla büyürken.

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar