Hastalıkta ve sağlıkta!

Senem Köksal

Yaz mevsiminde hasta olmaktan daha kötü ne olabilir bilemiyorum. Geçen haftayı, elimi, kolumu oynatmadan karpuz gibi yatıp, televizyon seyrederek geçirdim. İnsan hastayken ya zaman geçmiyor ya da vücut arızalı olduğu için algılama yavaşlıyor. Zira kanepede geçirilen onca saatten sonra, kendimi toparlayıp ayağa kalktığımda, günlerce uyutulmuşum gibi hissettim. Neden sonra anladım ki böyle hissetmemin tek bir nedeni var, o da televizyon!

“Aaa, yok ben televizyon izlemiyorum, yok efendim seyretsem de yalnızca belgesel” gibi bir iddiam yok. Gayet de güzel izler, eğlenir, neşeme bakarım. Ama işte, o kadar uzun süre seyredilince bu arkadaş, güneşin alnında içilen bira misali çarpıyor.
 
Bir kere, “saçma” ya da “acayip” sınıfına koyduğunuz programları yaklaşık 30 saniye izledikten sonra, 31. saniyede neler olacağını merak etmeye başlıyorsunuz. Zıp zıp zap yaparken yavaş yavaş bütün o gördüklerinizi içselleştiriyor, daha çok da normalleştiriyorsunuz. Giderek garipsemekten uzaklaşıyor, daha çok uyuşuyor, hissizleşiyor ve tembelleşiyorsunuz.    

Amerika’ da yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre mutlu insanlar televizyon izlemiyor. Mutlu insanların, yaptıkları aktiviteler ile mutluluk arasındaki ilişkinin incelendiği araştırmada, uyumsuz sonuç veren tek aktivite televizyon izlemek. Aslında araştırmacı,  televizyona yapışıp kalmak sizi daha mutsuz eder ya da televizyonu kapattığınızda daha mutlu olursunuz demiyor ama şunu da söylemeden edemiyor: “Zamanının çoğunu televizyon izleyerek geçirenler, bunu yapmayanlara oranla daha az mutlular!”

Gelelim Türkiye’ ye...

Araştırmalara bakılırsa mutluluktan uçuyoruz!

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yapılan “Aile Yapısı” araştırmasına göre Türkiye’ de bireylerin yalnızca %3,4’ ü televizyon izlemiyor.

Radyo Televizyon Üst Kurulu tarafından yapılan “Kadınların Televizyon İzleme Eğilimleri” araştırmasına göre ise kadınların %60’ ı her gün 2 ya da 5 saat televizyon izliyor. Üstelik yaş, medeni durum, eğitim, meslek fark etmiyor. E, televizyon da affetmiyor!

Şimdi gelelim benim analizime…

“Şu anda 70 milyon bizi izliyor” durumu meğer yalan değilmiş!  

E ne diyeyim, iyi seyirler...

Soğan Mucizesi

Şayet bir anneyseniz, hasta olmanın faturası biraz daha ağır olabiliyor. Mikrobu bulaştırmayayım diye türlü çeşit manevra yapmama rağmen kızı koruyamadık. İki gün önce sabah bir uyandı, burun şelale. Zavallı, henüz sümkürmek gibi bir eylemden de bihaber olduğundan, bu işi yapmak üzere geliştirilmiş bir aparatla sık sık burnunu temizledik. Ama acaba var mıdır bunun bir hal çaresi diye sevgili Google’a da sormadan edemedik.

Pek çok anne blogunda nezleye karşı bebeğin başucuna koyulacak soğanın çok iyi geleceği yazıyordu. Önce biraz şüpheye düşsek de, denemekten bir şey olmaz deyip gece iri bir soğanı bir tülbendin içine koyup kızın yatağının yanına astık.

Ve mutlu son!

Ertesi sabah burnu açılmış ve nezlesi nispeten azalmış biçimde uyandı.

Ha, tek sıkıntı evin hala soğan kokuyor olması.

Ama olsun, yeter ki onlar iyi olsun.

 

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar