Romantik komedi OUT, gerçek kesit IN!

Senem Köksal

İnsan neden romantik komedi türünde bir filme gider? En basitinden güzel vakit geçirip, eğlenmek için değil mi? Peki, o zaman ben neden eğlenemiyorum? Neden kafamı boşaltmak için gittiğim her romantik komedi film sonrası bir sarsılma, bir hayattan kopma durumum var? Sonunda anladım, size de anlatayım. Belki faydam dokunur.

Bu romantik komedi filmlerinde ya yakışıklı, ya kaslı, ya süper işi olan, ya zeki, ya komik, ya zengin, ya romantik bir erkek yoktur. Maalesef filmde burun buruna geldiğiniz adam hem çok yakışıklı, hem çok eğlenceli, hem zengin, hem süper bir kariyer sahibi hem de iflah olmaz bir romantiktir. Ya filmin kadın kahramanına ne demeli? Aslında dışarıdan bakıldığında saçını alelade bir biçimde toplamış, kot pantolonu ve sıfıra yakın makyajıyla “hımm, ay ne var, ben bundan daha güzelim” dedirtecek kadar sıradandır. Ama işte o kadın hep fark edilmemiş bir güzelliktir ve ne hikmetse filmin orta yerinde aniden bir kapak kızı tadında ortaya çıkıverir. İşte o anda da “hımm, ay aman, o kadar makyajı bana da yapsalar…” dedirtecek kadar sinir bozucudur. Ayrıca kadın zekidir, ileri düzeyde espri yapabilmektedir ve göğüslerini insanın gözüne sokmadan da seksi olabilmektedir. Şablon gereği adam çok çapkındır, istese bu kadın gibi yüzlercesini bulabilir ama işte kazın ayağı öyle değildir. O kadında öyle bir şey vardır ki o her neyse diğerlerinde yoktur, düşünmeyin sizde de yok, adam gider bu kadına âşık olur. Filmin bu noktadan sonrasında kelebek kılığında iki tip vardır. Acayip uyumludurlar, adeta birbirlerini tamamlarlar. Hayatlarında minimum kavga, maksimum keyif vardır. Büyük bir aşkla saatlerce sevişirler. Bay ve bayan mükemmeldirler işte. Sonra, biraz heyecan biraz gerilim olsun diye araya mutlaka bir entrika, bir yalan, bir kalp kırıklığı falan sokulur. Ama en nihayetinde bay ve bayan harika birbirine yapışır, fena halde mutlu olurlar. Sen de “ayyy, ne güzellll…” diyerek, ağzın açık kalıverirsin bu mutlu son karşısında.

Sonra ışıklar yanar. Gözün kamaşır. Yanına bakarsın. Hah, işte tam o anda filmin sende yarattığı tahribatın ilk etkileri ortaya çıkar. Alice Harikalar Diyarı’ndan roketle geri yollanmış gibi hissedersin kendini.

Yanındaki adam… Filmdekiyle uzaktan yakından ilgili değildir.  Ya yakışıklıdır ya değil. Ya kaslıdır, ya göbekli. Ya iş koliktir, ya boş gezen. Ya çok gevşek, ya hiper asabi. Bir de çok komikse, kesin kısadır. Yani az önce gördüğün adeta bir “üçü bir arada”, bir “yıka ve çık” model adamın yanından bile geçemez.

Hadi buyur buradan yak. Eğleneyim diye gittiğin filmden stres topu halinde eve dön. Bir adama bak, bir daha bak. Ama sonra bir de kendine bak.
Tamam, kestik.

Geçti.

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar