İrfan bahsine dair...

İrfanı çok önemsiyorum; zira artık çok az insanda mevcut olduğunu düşünüyorum. Akademik eğitim cehaleti alıyor. Ve eşeklik…

Hande Büşra Koca

İrfansız ilim kadar, ilimsiz irfan da işe yaramıyor. İki tane elimiz var halbuki. Birine bu iki sözcüğü sığdırıp, diğeri ile birbirimizin elini tutabiliriz. Ancak yalnızca rakamlarla ölçülebilen bu eğitim anlayışıyla büyüyen çocuklara maaş bordrosundan daha ziyadesini anlatmak şimdilik pek mümkün gözükmüyor. Gerçi haksızlık etmeyelim; filanca adamın filanca ahbabının yanındaki zıkkımın kara kara dibi işlerinin müdürü olmak, alman marka bir arabaya sahip olmak ya da ne bileyim üç beş dairesi olan bir babanın oğlu olmak da hatrı sayılır bir saygı merhalesi bu memlekette… Üç beş dairesi olan bir babanın kızı olmak demedim dikkat ederseniz. Zira bizim mahallemizde kadın olmak hep biraz hüzün… Bu konuyu bir başka yazıda daha fazla ajite etmek isterim. Gelelim irfana…

İrfanı çok önemsiyorum; zira artık çok az insanda mevcut olduğunu düşünüyorum. Akademik eğitim cehaleti alıyor. Ve eşeklik… Evet evet tahmin ettiğiniz üzere eşeklik baki kalıyor. Bugüne dek altbilincimize pompalanan az gelişmiş ülke hikayeleri hasebiyle sürekli olarak ilme odaklanmaktan, akademiden, bilginin kutsallığından falan bahsediyor, tüm bunlara eriştikten sonra zihin dünyamızdaki hazım süreci için Cemil Meriç’in de sık sık dile getirdiği gibi hikmetten, ferasetten falan dem vuruyorduk. Bu aralar ise bangır bangır gelen bir güruh daha bilgiye erişmeden, Irfan yolunun bekçisi olduğu iddiasıyla ortalıkta geziyor. Çok afedersiniz ama tam zamanlı bir işte maaş bordrosuyla çalışan herhangi bir kimsenin Instagram fenomeni olmaktan daha fazlasını başarabileceğine inanmıyorum. Bu sebeple irfan bekçilerine tavsiyem öncelikle kendilerine zengin bir eş bulmaları, akabinde nezih bir semtte kahvelerini yudumlarken, bu konuyu bir kez daha düşünmeleridir.

Öte yandan bir değerler kavgasıdır tutturduk gidiyoruz. Herkes kendi değer yargılarından, doğrularından bahsediyor. Bunun üzerine saatlerce konuşuyoruz. Ancak kimse bu değerler bütünün bireyselliğinden, asıl meselenin tüm bu farklılıkların birlikte yönetilebilmesi mahareti olduğundan bahsetmiyor. Bu konuda ne yapılması gerektiği ile ilgili fikir beyan edebilmem için ise, öncelikle gelecek kaygısı taşımıyor olmam ve toplum bilinci üzerine uzun araştırmalar yapmam gerekiyor. Oysa bu ülkedeki herkes gibi yarına nasıl çıkacağımı düşünmekten kendimi alamıyorum. Ancak yine de bunun da yolunun eğitim anlayışının değişmesinden geçtiğini söylemekte herhangi bir beis yok sanırım. Zira toplumun her kesiminde süregelen bu hadsizliği bertaraf etmek; ancak yeni bir toplum inşası ile mümkün. Toplum ahlakı oluşturabilmek ve yeni bir bilinç ile irfana gerçekten yaklaşabilmek istiyorsak, genç beyinleri okullarda bilginin büyüsüyle tanıştırırken, aynı zamanda etik değerlerin de bilgiyle aynı oranda bu genç beyinlerle tanıştırılması gerektiği kanaatindeyim. Çünkü en başında da dediğim gibi; irfansız ilim kadar, ilimsiz irfanın da çok işe yaramadığını düşünüyorum.

Türk Dil Kurumu irfan sözcüğünü asıl olarak “bilme, sezme” olarak tanımlıyor. TDK da benim gibi düşünüyor demek ki… Bilgiden ayıramamış irfanı... Yarışan değerlerden saymamış da, doğal bir kardeşliğin sonucu olarak değerlendirmiş. TDK’nın irfana ilişkin ikinci tanımı ise: “Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş…” Yani TDK diyor ki; gerçeğe irfan ile ulaşabiliriz. Yani aslında hakikate… Bizim erişebilmek arzusunu taşıdığımız en nadide şey de bu değil mi zaten? Ne demiş Hacı Bektaşi Veli;

İlim, irfan mürşittir karanlıkları koğar.

İnsanları cehalet, gaflet bunaltıp boğar.

Gönüllerde parlayan o saadet güneşi,

Şark ile garptan değil, gerçek inançtan doğar.

Döndüm dolaştım yine varoluş sancımın kapısını çaldım. Neyse ki evde yok.

Devam edelim...

Hakikate irfan denilen bu güçlü sezgi ile ulaşabiliriz dedik. İrfanı bilgiden ayıramayız dedik. Önce bilmek gerekir dedik. Peki nasıl bileceğiz? Bu sorunun cevabı da eğitim olmakla birlikte, eğitimin yalnızca okul sıralarında gelecek nesillere enjekte edilen bir afyon gibi değerlendirilmesini doğru bulmuyorum. Aile, iş, ev, sokak… Eğitim bunların hepsinde dönem dönem yoğrulmak değil midir? Örneğin; Kamu Spotu uygulamaları ülkede ciddi bir bilinç geliştirdi. Tıpkı bunun gibi ülkedeki herkesin erişebildiği kanallarda yapılacak çalışmalarla toplum ahlakının inşası için de temel atılabilir belki. Benimki nacizane bir tavsiye, devamı için lütfen yetkili makamlara başvurunuz.

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar