Retro

Şu retrolara bir sorsalar; burası kadar soğuk mu tatlım oralar? Bu gezegenleri diyorum; sahi ısrarla gerilemekten ne anlıyorlar?

Hande Büşra Koca

Şu retrolara bir sorsalar; burası kadar soğuk mu tatlım oralar? Bu gezegenleri diyorum; sahi ısrarla gerilemekten ne anlıyorlar? Nizamcılık faaliyetleri gösteriyor ki gezegenler geriledikçe, en çok insanları geriyorlar. Bu kadar kafiyeden sonra senin kadar bana da geliyorlar. Ve hatta gitmiyorlar. Bazı gelenler ne güzel kalıyorlar. Ah! Ne güzel kalıyor.

Gezegen hareketleri, izafiyetle birleştiği ölçüde ilgimi çeker. Bu yüzden ne zaman ileri değil de geri gitse şu Venüs, bir şekilde başım ağırıyor. Bazen düşünmekten, bazen de üşenmekten. Bir Galileo değilim tabi. Canım pahasına Dünya’yı Güneş’in etrafında döndüremem; ama dünyanın yalnızca kendi etrafında döndüğüne inanan zalim kişilere iki kelam edebilirim. Edebiliriz. Etmemeyi tercih de edebiliriz ve bu bizi bir parça örseler. Ama şayet bir gün bahsi geçen zalim kişilere iki kelam edersem, onlara “dünya senin etrafında dönmüyor şapşal, kendine gel” demem. Aynı ivme ve hızla benim de etrafımda dönüyor, buyrun cenaze namazına” derim. Bu da beni “Borderline” yapar. Psikolojik rahatsızlıklardan böyle gelişigüzel bahsedersem, psikolog dostlarım beni sopayla kovalar. Ve başkalarıyla paylaştığım en güzel hatıralarım, bir şekilde döne dolaşa yine beni yaralar. Ortaçgil’in şarkısındaki kağıt para gibi... Olamaz mı? Olabilir.Hatıralar yani. Karşına çıkan herkese anlatırsan, bazen adeta bir silah olup yaralayabilir seni. O aradaki üç beş dakikada silahlanma faaliyetini nasıl becerirler oldum olası anlamam. Aslında anlarım da, herhangi bir kimsenin hatıralarını kuşanıp adeta bir silah gibi ona doğrultmak yerine, zırhlandırmayı ve bir daha yara almamasına hizmet etmeyi daha asil bulduğumdan, uğraşmam. Asaletin hastasıyız. Adaletin de. Bu yüzden inanır mısın bazı paralar bazı insanların cebine rekabet yasağına aykırı şekilde girdiğinde bile tıpkı hatıralarımızla vurulmuşçasına üzülürüz. Biz derken, gerçekten biz yani. Muhammed Ali diyenler, Ömer Ali diyenler, Osman Ömer diyenler, Mustafa Kemal diyenler...Biz işte, hepimiz...Onlar bulur bir eş, dost, hısım, akraba, açar üzerine bir şirket, al gülüm çekleri ver gülüm senetleri... Sonra BAM diye vurulur çekler. Sonra... Sonra ne olur biliyor musun? Pırıl pırıl gençler icra dairelerinde yetkili hamil kovalar. Tabi bu akış tam olarak böyle olmaz; ama gerçekten şuan hukuki açıklama yapmak istemiyorum. Bu yüzden bu konunun ayrıntılarını, sağdan soldan duyduğu bir takım bürokratik mevzuları hukuki vak’a zanneden ve bunları genç avukatların arkasından “bu da hiçbir şey bilmiyor yeaaağ” diyebilmek için kullanmaya çalışanlardan öğrenebilirsiniz. Siz dedim. Siz kim? Bunu da okurun temyiz kudretine bırakayım. Aaa bu arada sevgilim; belki de senin kambiyo senedin bir şekilde döne dolaşa benim cebime girmiştir. Olamaz mı? Olabilir. O zaman derhal ödemeyi yap ve yetkili hamil ol. Neyse kaynatmayayım gezegenler diyordum. Evet bütün gezegenlerin sırayla bir ileri beş geri gitmesi çok canımı sıkıyor. Tıpkı Türkiye gibi...

Bu yüzden yaratıcının her saat başı doğan zibilyon insanla tek tek uğraşmak yerine şu koca nizamı yarattığını düşünmüyor değilim; ancak bu aralar yaptığım yegane spor; pek çok zaman olduğu gibi “bana bir adım gelene, beş adım koşmak olduğundan, bir de şirke koşamayacağım. Üşeniyorum ayol. Malum retrolar bir bitmedi. Hezeyanlar dinmedi. O gemi hala gelmedi. Mehdi bu yıl da Türkler’e inmedi. Bu yüzden nizamcılık faaliyetlerinin daima yanındayım. Zaten tümevarıma da en çok bu yüzden varım. Tümden gelim ise... Evet tümden gelim hala koca bir yumruk soluğumda. Buradaki tümü tümden anlayanlar, bunu ayrıca bildirebilir mi?Aa unutmadan Katip Bartleby’yi okudum sonunda. Bu katip uykudan uyanmıyor, gözleri de mahmur değil. Daha çok uykudakileri uyandırıyor. Ama bunu öyle güzel, öyle nazik, öyle sakin yapıyor ki; sivil itaatsizliğin büyüsüne kapılıveriyor insan. Bartleby; katip olarak bir avukatın yanında çalışmaya başlıyor. Önce sadece verilen işi layıkıyla yerine getiriyor, sonra başka işleri açıktan reddetmeye başlıyor. Sonunda yapması gereken işi de yapmamaya başlıyor. Yavaş yavaş tüm sorumluluklarından kurtuluyor ve tüm bunları tek bir cümleyle gerçekleştiriyor: “Yapmamayı tercih ederim.” Ne dersiniz? Güzel cümle değil mi? Nazik cümle. Bunu neden anlattım? Bilmem. İnsan paylaşmak istiyor. İçimde yeşeren her güzel şeyi paylaşmak istiyorum. Kim üfledi bu tebliğ şerhini ruhuma? Buradaki tebliği de tebellüğ edenler bilahare bildirebilir mi? Neyse uzun lafın kısası Bartleby’yi çok sevdim ben. Çünkü sivil itaatsizlik en sevdiğim. Ama retrolar... Ah o retrolar, beni pek yorar. Keskin sirke küpüne zarar ve bugünlük bu kadar.

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar