William bana kızma!

Küçüklük hatıramdan bahsetmeme engel teşkil eden bu bağbozumunun söylenenlerin aksine bir melekle değil de...

Hande Büşra Koca

‘Küçüklüğüme dair hatırladığım yegâne hatıram’ diye cümleye başlamak istedim; ancak yegâne hatıram diye cümleye başlarsam riyaya düşerim diye bundan vazgeçtim. Çünkü küçüklüğüme dair hatırladığım çok şey var. Bunlardan bazıları acı hatıralar ki bunlardan bahsedersem havalı olamam. Bu yüzden küçüklüğüme dair hatırladığım herhangi bir şeyden bahsedeceksem eğer, cümleme şöyle başlamalıyım: Küçüklüğüme dair hatırladıklarım arasında yer alan ve beni çok mutlu eden bıdı bıdı…

Yok yahu, olmadı. Böyle başlayınca da mevzuat metni girişi gibi oldu. Nasıl başlasam diye düşünüyorum şu an. Bakın bu tarifi mümkünsüz bir hissin izdüşümüdür. Cümleye başlarken yaşadığım bu travmatik bağbozumunu diyorum; muhtemelen sağ omzumun üzerinde olduğu varsayılan melek tarafından mütemadiyen kulağıma fısıldanan dürüst olma zarureti hissetme hali… Vay be! Evet bunu çok güzel tanımladım bence. Ne dersiniz? –bak bak ne güzel kendimi takdir ettim gördünüz değil mi?- Ancak konumuz; olmadık zamanlarda ortaya çıkarak bizi alt eden dürüst olma zarureti hissetme hali... En çok kendini sevmekten başladığı halde yıllandıkça yalnızca kendini sevmeye evrilen milenyum zırvaları değil. Bu sebeple öncelikle selam vermek isterim dürüst olma zarureti hissetme halime: Selam ey dürüst olma zarureti hissetme hali bugün nasılsınız efendim? Bugün kimleri şoka sürüklediniz? Kimlerin gözünde yitip gittiniz? İyi misiniz? Hoş musunuz? Yoksa… Yoksa… Aa yoksa gerçekten boş musunuz?

Küçükken izlediğim çizgi filmlerin ve o çizgi filmlerdeki sübliminal modern çağ hastalıklarının sağ omzumda sürekli dürüstlük martavalı okuyan melekle bir ilgisi olduğuna eminim ve bu farkındalık beni çepeçevre sardığı halde, uyumadan önce son kez sağıma dönüp yatarım. Çünkü ‘yattım sağıma, döndüm soluma dört melaike gelsin yanıma’ tekerlemesi anneannemin dedesinden kalan bir töredir adeta… Ve dört melek çağırılmaz geceleri. Melaike çağırılır. Çünkü hece ölçüsünü tutturmadan melek çağırırsak, bu nazik bir davranış olmaz. Fakat küçüklük hatıramdan bahsetmeme engel teşkil eden bu bağbozumunun söylenenlerin aksine bir melekle değil de sol beynimde kodlanan acı bir hatıra olmadığını kim ispatlayabilir? Paylaşmaya değecek kadar güzel olduğunu düşündüğüm bu hatıra, neden beni zoraki bir dürüstlüğe sürükler? Aslında güzel değil midir? Yahut doğru değil midir? Bilmem. Aksini kim ispatlayabilir? Tüm bunları sorgulamak kime ne fayda sağlar bilemiyorum. Ama fayda sağlamak zorunda olduğunu kim söyledi ki? Cevap veriyorum; William James. Pragmatizmin öncülerindendir kendisi, hazcı bir ahlakçı da denebilir. Ona göre en değerli eylem; sağladığı fayda oranında kifayet bulur ve der ki; “Kalite arzu ediyorsanız, ona sahipmişsiniz gibi davranın. -mış gibi- tekniğini deneyin.”

İşte William James’i tek kalemde silmeme sebep olabilecek cümle de budur. Çünkü –mış gibi davranılması kadar canımı sıkan pek bir şey yoktur. Dürüst-müş gibi, zengin-miş gibi, sadık-mış gibi... İnsan-mış gibi? Ne kadar çoklar değil mi? Üstelik onlara karşı bile dürüst olma zarureti hissetme hali… Peki bunu hangi faydayla, hangi hazla açıklayacaksın Willy? Neyse ki yanlış saatin bile günde iki defa doğruyu gösterdiğine şu kısa ömrümde birkaç defa şahit oldum da, William James’e karşı daha fazla acımasızlık etmeyeceğim. Fakat yaşasaydı ona derdim ki ‘Hey Willy willy willliiiğ seni kim üzdü dostum? Etrafımda sürekli -mış gibi davrananlara karşı öfke kontrolü uygulamaya devam edeceğimi zannediyorsan yanılıyorsun. Çünkü cennete gitmek için öfke kontrolü uygulamak da zaman zaman pragmatizme dahil olabiliyor. Bu yüzden kafana tüm öfkemi kusarım ve menfaatlerimi yakarım. Çünkü bize ne gerek biliyor musun?. O gerek.’ Of işte tam burada utanıp susardım muhtemelen. Sonra bir sessizlik olurdu. Farkettin değil mi yine geldiğini? O işte o: Varoluş sancım. Bir tuttu mu bırakmaz yakamı kahrolası. Neyse ki bu kısımları herkes anlamıyor da bir kaç dakika aralıksız sancımı sevebiliyorum. Nerelere daldım yine ben anlatamadım küçüklük hatıramı.  Oysa inan ki çok tatlıydı. Gerçekten tatlı mıydı? Korkmayınız zira başa sarmayacağım. Çünkü Willy’yi kim üzdü bilemiyorum; ama beni kim üzdü biliyorum ve küçüklüğüme dair hatırladığım yegâne şey bu değil.

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar